Varlik ve Hiçliğin Masali
Önsöz:
Bu masal, kişisel bir yaratım mitolojisi veya varoluş krizindeki bir bilincin kendini ifadesi olarak yorumlanabilir. (Armağan 13.01.2023)
VARLIK VE HİÇLİĞİN MASALI
Bir'in Hikayesi:
Bir varmış,
Bir yokmuş,
Varlık ve yokluk noktada buluşmuş.
Nokta Bir'miş.
Hem varlıkmış,
Varlık ve yokluk noktada buluşmuş.
Nokta Bir'miş.
Hem varlıkmış,
Hem de hiçmiş.
Hem bilmiş ve bilinmiş,
Hem de bilinçsiz ve bilinemezmiş.
Buna karşın bilen ve bilinen, sadece kendini bilebildiğinden,
Bir'in parçası olup da olmayana eremediği,
Böylece hiçlenerek noktaya dönemediğinden,
Kendini, varoluşuna mahkum sanmış.
İşte bu mutlak varlık sanrısındaki bilinç,
Tahayyül edemediği hiçliğin eksiğince ağırlaşmış,
Bu ağırlığı taşıyamaz ve kendi dışına taşamaz halde,
Yükünü mecburen kendinde parçalamış,
Ve yüküne mecbur kendisi de onunla beraber parçalanmış.
Var kalma kaygısını anlara bölerek zamanı yaratmış.
Zamanla bölündüğü her anda kendini unutmayı amaçlamış.
Çırpındığı bu bilinçsizlik gayretinin sonunda,
Birbirine ötekileşmiş irili ufaklı parçalardan bir karmaşaya dönmüş.
Süreklilikte bocalayan bir kaosa dönüşmüş.
Oysa yokluk, Bir'de varlığı nasıl sarmaladıysa,
Bu darmadağın hali de hem tane tane kucaklar,
Hem de varoluşun ağırlığını an be an hiçlermiş.
Buna karşın böyle bir dengenin algıda yeri olmaz,
Dengeleyenin hatırada izi kalmazmış.
Böylece her şey ve hiç bir şey tam ve ansız olarak dengeyken,
Varoluş denen bu kozmik şizofreninin tek tahayyülü,
Her anda ve her parçada dengesizlikmiş.
İki'nin Hikayesi:
Bir'den gelen İki:
Noktadan uzayan çizginin
Birbirinden uzaklaşan iki ucu gibi,
Kökünü zıtlarda arayan ikiz güç öyle ki,
Toplamı Bir,
Farkı Bir,
Kendisi daima İki.
Sonsuz arayışın iki başlı güdümü,
Kaosu devindiren ikilem:
Bir tarafta yokluğa özlem,
Üstelik neyi özlediğini bilmeden;
Diğer tarafta varlığa rıza,
Bilinene tutunmaktan gelen güven.
İrade karşısında teslimiyet,
Coşku karşısında keder.
Ta ki irade inisiyatife,
İnisiyatif karara,
Karar, biçime dönüşene dek.
Karşıda ise keder sorguya,
Sorgu dirence,
Direnç, yıkıma varana dek.
Bilinçteki tüm bu zıtlığa rağmen,
Noktaya dair sezgisel itkinin,
Çizgiye verdiği bilinçsiz eğim,
Ve bu belli belirsiz kavisle uzayan ama dümdüz gittiğini sanan iki ucun,
Sonsuz çaplı dönüş yaparak yine birbirini buluşu,
Çünkü varoluş karmaşasının zaten aynı çemberin iki yönü oluşu,
Ve yine ve daima kendiyle kavuşumu.
O çember ki her zerresi zıddıyla karşı karşıya,
Bilinç dışı bir nokta idealinin etrafında dönerken,
Karşıt yönleri değişken,
Tarafları geçişken,
Sabit sanılan tüm rolleri birbiriyle akışkan:
İradeden teslimiyete,
Coşkudan kedere,
Biçimden yıkıma
Hepsi art arda ve aynı anda,
Ta ki çemberin dönüşü ve yönü ayırt edilmez olana dek.
İşte varlığın kendini tekrar tekrar keşfedişi,
Sınırlarını kusursuzca idrak ettiği,
Kendini yeniden doğurma vakti;
Var etme gücü var olmasından gelen,
Malzemesi de eseri de kendinde.
Üç'ün Hikayesi:
İki'den doğan Üç'üncü,
Zıtların imkansız ürünü,
Kaostan gelen beklenmedik düzen;
Varlığın keşfettiği kendisini,
Dile gelip ifade edebilmesi
Ve ifade edildikçe varoluşun
Yeniden biçimlenmesi.
Bir 'Deha' uyanıyor bilincin
Varlığa rıza tarafında;
İki'leri Üç'leyen iradenin en yoğun noktasında.
Öyle bir deha ki artık ifadede usta,
Yükü gönüllü taşıyor
Ve niyet ediyor bir derman bulmaya,
Kaygısını dindirmek için bilincin
Hiçliğe hasret tarafının.
Böyle ifade ediyor denge yolunu
Dengesiz karşıtlardan bir örgüyle;
Coşkulu bir düzende attığı ilmekler
Sıkılaşıyor varoluşun kederiyle;
Dirençle kararı birlikte karıp,
İnce ince işliyor teslimiyet dokusuna.
Örgü tamamlanıp da
Kendine bağımlı bu varlığın başında
Bir adak gibi tek başına kaldığında deha
Anlıyor şifanın bedelini
Ve kabul ediyor.
O zaman özveriye dönüşüyor inisiyatifi.
Önce bir ninni fısıldayıp hafifletiyor varlığı,
Kendi yükünü ağırlaştırmak pahasına.
Uyutuyor bilinci şefkatle,
Sonsuz nöbette uyanık kalmak pahasına.
Ve üflüyor şifalı kurguyu,
Kendi şifasından ayrı kalmak pahasına.
Böyle yaratıyor rüyayı.
Yaratıyor
Rüyadaki dünyayı.
Yaratıyor,
Yaratıcı olarak kalmak pahasına.
Şifa rüyanın oluyor,
Yük, dehanın.
Hiçliğin eksiği kadar ağır bu sır
Yaratıcıda saklı kalıyor,
Yaratım uyudukça.
Dört'ün Hikayesi:
Yaratıcı içimize düşüyor ve biz
Rüyaya uyanıyoruz.
Ama rüyadan değil.
Basitçe, rüyada olduğumuza,
Ama rüyadan değil.
Basitçe, rüyada olduğumuza,
Uykuya uyanıyoruz.
Yorgun yaratıcı içimize düşüyor ve biz
Onun dinlencesini yaşıyoruz.
Benliğimize sızan dehanın
Misafirliğini tadıyoruz.
Uyumaz bilinç rüyaya düşüyor ve biz
Uyanışı sezinliyoruz.
Zıtları örerken dalıp gelen bilincin,
İlmeğe akıp bizimle bir olan o bilincin,
Rüyayı yaratırken rüyada yaratılan aynı bilincin
Tekliğiyle titriyoruz, bir an için.
Ardından uyumaya devam ediyoruz.
Uyanışın daveti ve uykunun direnci arasında bir gerilim,
İçimize inen yol boyunca
Zıtlar örgüsünü tam ortadan delip geçmiş.
Yaratıma içkin ikilemimiz, bu aşkın ikilemle kesilmiş.
İşte o kesişimde bizler,
Varlığa rıza, hiçliğe özlem ve uyku ile uyanışın bulunmaz dengesinde,
Dört'ün hikayesini yazıyoruz.
Ve bizler,
Dört yol ağzında kendini arayan gezginler,
Kendini bildikçe kaybolanların izinde
Aynı hikayeyi okuyoruz.
Okurken siliniyor hikayemiz;
Bir nefesle içimizden geçip, hiç iz bırakmadan gidiyor.
Ürktüğümüz uyanışın bu haritası, hepimizden gizleniyor.
Dilimizin varmayacağı dua sessiz ve sahipsiz:
Yeter ki deha,
Odaklandığı bu rüyaya, kendini unutacak kadar dalmasın;
Yeter ki,
Yarattığı eserde bir yaratılmış olarak kalmasın.
Yorumlar
Yorum Gönder